İçinde yaşadığımız kültürde yetişmiş birçok insanın aşk ve evliliğe dair beklentileri epey yüksek. Hepimiz beraberliklerimize büyük hayallerle başlıyor, ilişkilerimize büyük anlamlar yüklüyoruz. Ancak bir süre sonra sevdiğimiz insanın üzerindeki yaldızlar dökülmeye, ilişkimizin tepesindeki mutluluk halesi solmaya başlıyor. Peki bu yokuş aşağı süreç işin tabiatından mıdır, başka bir deyişle ilişkilerin sıradanlaşması kader midir?
“Tükenmişlik sendromu” daha çok iş bağlamında karşımıza çıksa ve o alana özgü sayılsa da, duygusal ilişkilerde de karşılaşılabilen bir kavram. Aşklarının sonsuza dek sürmesini umut eden ve ilişkileriyle fazla özdeşleşen idealist kişiler, günlük yaşamın çıplak gerçekleriyle yüz yüze kalınca kaçınılmaz görünen bir sonla, yani büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaşıyor. İşte beklentiler ile gerçeklik arasında oluşan bu makas, hem fiziksel hem de duygusal ve zihinsel tükenmişliğe kapı aralıyor. Bu tuzaktan korunmanın yolları nelerdir? Romantik imgeler tükenmişlik sürecini ne yönde etkiliyor? Aşkta ve işte tatmin edici ve dengeli bir hayat sürmek nasıl mümkün olabilir? Tükenmişlikte çevrenin etkisi nedir? Kadınlar ve erkekler tükenmişlikle nasıl başa çıkıyorlar? Romantizmi canlı tutmanın, sevgi ve bağlılığı korumanın ipuçları nelerdir? Elinizdeki kitap, bu sorulara cevap arıyor.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.